‘KİŞİSEL MÜKEMMELLİK’ İÇİN BİR REÇETE..!

Yazılarımda bazen yapılanları eleştirdim. Eleştirdiklerim, haksız oldukları konuları, haklı sebeplere dayandırmaya çalıştılar.

Kocaeli Gazetesi’nde yüzlerce güncel yazı yazdım. Bu yazılarda hep Kocaeli’nin sorunlarına çözüm olmaya çalıştım. Kimi zaman hoş ve sevimli haberlerin ardından insanları kutladım, teşekkür ettim. Yaptıklarının üzerine ben de önerilerimi belirtim. Kimi zamansa, yapılanları eleştirdim. Birilerini kınadım. O kınanlar dönüp, aradılar. Genelde eksik ve yanlış bilgi sahibi olduğumu dile getirdiler. Haksız oldukları konuları, haklı sebeplere dayandırmaya çalıştılar. Yazıların ardından cevap haklarını kullanmak isteyenlere gene aynı köşede yer verdim.

Bu kez Yaşar Sevim Şehiriçi Dergisine bir yazı vermem için beni ikna etti.

Onu kıramazdım. Çünkü kaliteli bir aylık dergi çıkarmanın zorluklarını en iyi tahmin edenlerden biriyim. Türkiye koşullarında böyle bir işe soyunmak ‘Donkişotluk yapmaktan öte bir şey’, buna emin olabilirsiniz. Üstelik Şehiriçi gibi çıktığı ilk günden beri kendini geliştirmiş, içerik ve baskı kalitesinde sürekli iyileşme sağlamış bir dergi için çırpınmak zor konu doğrusu…

Kişiler fikirlerini ayak bastıkları her noktada yayaylar.

Bireysel katkılar suya atılmış büyük bir taş olursa, yayıldığı ve dalga etkisi altında bıraktığı alan genişleyecektir.
Benim yazarak yapmaya çalıştığım şey, topluma gönüllü bir katkı verme amacı taşıyor. Bireysel katkılar suya atılmış bir taş gibi etrafını etkileyerek yayılır. Taş büyük olursa, yayıldığı ve dalga etkisi altında bıraktığı alan genişleyecektir. Büyük taşlar savunucusu daha fazla olan fikirlere benzer. Kişiler fikirlerini ayak bastıkları her noktada yayarlar. Dile gelmeyenler düşünsel boyutta yakın çevremizi etki altında bırakacaktır.

Kaliteli fikir üretmek için ‘Kişisel Mükemmellik’ konusunda yol almış olmak gerekiyor

Bireysel katkmızın ağır bir taş olması bizim ortaya koyduğumuz fikirlerin kalitesine ve tutarlılığına bağlı. Kaliteli fikir üretmek için ‘Kişisel Mükemmellik’ konusunda yol almış olmak gerekiyor. Kişisel mükemmelliğin öncelikle bir rol model olduğunu söylemek zorundayız. Yani yakalanması hiç de kolay olmayan ama zirvenin adı olduğunu bilmek durumundayız.

‘Kişisel mükemmellik’ deyince ne anlamalıyız?

Zirvedeki nokta olan kişisel mükemmelliğe yaklaştıkça ve toplumda bu niteliklere yakın olan birey sayısı arttıkça, kurumların ve toplumların başarısı giderek artacaktır. O halde kişisel mükemmellik deyince ne anlamalıyız?

Olumlu düşünceler diğer olumlu düşünceleri kendine çeker. Giderek bireyler arası sinerji oluşur.

Öncelikle ‘Olumlu bir Düşünce Modeli’ benimsemek gerekiyor. Olumsuz düşünceler, olumlu düşüncenin çoğunlukta olduğu yerde barınamaz. Yirmidört saat hiç durmadan olumlu düşünen bir beyin, ait olduğu bireyin düşüncesi nereye odaklanmışsa ve en çok hangi sorunla meşgulse o sorunu çözecek şekilde düşünce üretecektir. Olumlu düşünceler diğer olumlu düşünceleri kendine çeker. Giderek bireyler arası sinerji oluşur. Başarma arzusu güçlenir.

Beynin olumlu düşünen bir mekanizma olmayı sürdürmesi ise ‘sevgi’ ile beslenmesine bağlıdır.

Başarma arzusu herzaman olumlu düşüncenin kardeşidir. Olumlu düşüncenin beslenme kanalları önemlidir. Bu kanalları açık tutarsak, olumlu düşünce süreklilik kazanır. Değişik düşüncelere takılarak, duraklamaz, sapmaz… Sağlıklı ve olumlu düşünce nefretle değil, sevgi ile beslenir. Nasıl ki beyin oksijensiz kaldığında biyolojik ölüm gerçekleşiyorsa, beynin olumlu düşünen bir mekanizma olmayı sürdürmesi ‘sevgi’ ile beslenmesine bağlıdır.

Vücutta sevgi deposu kalpten gelen sestir.

Vücutta sevgi deposu kalpten gelen sestir. Bu ses dokunduğun, yaşadığın ve hissettiğin her şeyi öncelikle sevmeni söylüyorsa, o şey için olumsuz düşünmek zaten ortadan kalkacaktır. İnsan sevdiği şeye ve sevdiği insanlara karşı kötü davranamaz. O şeyin ve o kişinin öncelikleri kendi önceliklerinin önüne geçmez.

Kişisel mükemmeliğin sürekliliği herşeyi ve herkesi sevmekten geçiyor.

O halde kişisel mükemmeliğin sürekliliği bizle aynı ortamı paylaşan önce aile, sonra iş yerimiz ve giderek toplumu oluşturan herkesi sevmekten geçiyor. Bu tabi ki herkesi kucaklayıp sevgi gösterisi yapmak anlamına gelmiyor. Bulunduğumuz ortamlarda onları bizden bir parça olarak kabullenmemiz gerekiyor.

İnsanlar aynı dünyayı, aynı doğayı ve giderek aynı toplumu paylaştığını unutuyor.

Çiçeğe, böceğe, çimene, kuşa ve giderek, insana zarar veren her kimse, bunu bencil olduğu için yapıyor. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünüyor. Aynı dünyayı, aynı doğayı ve giderek aynı toplumu paylaştığını unutuyor. Oysa çoğu zaman çalarak, öldürerek, kirleterek zarar verdiği herşey dönüp dolaşıp, kendi için, kendi ailesi veya yakın çevresi için kendine sorun olarak geri dönüyor.Çevresindeki her şeyi ve herkesi seven ve sürekli olumlu düşünen insanlar içgüdüleri ile kendi için doğru ve güzele daha kolay yöneliyorlar

Herşeye ve herkese ‘sevgi’, herşeyi ve herkesi ‘ düşünmek ve kollamak anlamına geliyor.

İşte bu tür sevgi bencilliği öldürüyor veya en azından köreltiyor. Çevresindeki her şeyi ve herkesi seven, bu duygu sayesinde sürekli olumlu düşünen, bu nedenle tüm bencilliğini köreltmiş bireyler, kişisel mükemmellikte önemli bir yol kat ediyorlar. Sürekli olumlu düşünen insanlar bu sayede içgüdüleri ile kendi için doğru ve güzele daha kolay yöneliyorlar. Bu bireylerin toplumdaki sayısı çoğaldığında, mükemmel kuruluşların ve mükemmel toplumların sayısı da artacaktır.
İşte şimdi okura kafasını karıştıracak bir kaç soru ;

Genelde reçeteler ölçekli ve sıralı tariflerdir…
Bu reçete buna uymadı ?.
Ne yapalım, işte farklı bakış..!
Ertuğrul Bahan